16 Eylül 2012 Pazar

Taş Meclisi

Grange'in çoğu kitabını beğenerek okudum. Ancak Taş Meclisi'nin kitabını okumadım, filmini izledim. Emeğe saygı duyuyorum, ama çok beğenmedim ne yazık ki...
Filmin Özeti
Evlatlık oğlu Liu-San’ın neredeyse hayatını kaybetmesine neden olacak bir kaza geçirmesinden sonra Diane, aklını kaçıracak noktaya gelir. Günlerce korkunç kabus ve halusinasyonların etkisi altında kalır. Çocuğun bir mucize sonucu kurtulması ve iyileşmesi Diane’i tuhaf düşüncelere iter. Gerçekten Liu-San kimdir? Nereden gelmiştir? Göğsündeki tuhaf izin anlamı nedir? Evlatlık olarak verilmesinde Asko Vakfı’nın rolü nedir? Sergei isimli bir Rus gencin yardımıyla Diane bu sırrı araştırmaay başlar.

Neutrogena Ayak Kremi

Bugün, kullandığım ve çok memnun kaldığım ayak kremini paylaşmak istedim. Uzun süredir bu kremi kullanıyorum, haftanın en az 3-4 günü yatmadan önce sürüyorum. Gerçekten hasar görmüş ayaklarıma çok iyi geldi, bu krem sayesinde ayaklarım daha pürüssüz, rahat rahat sandalet, terlik giyiyorum :) Dokusu yoğun, hafif ve güzel bir kokusu var. Her krem herkese iyi gelmeyebilir ama benim için ideal.



Alışveriş Sonrası Pierre Loti'de Çay

Önce yeni ciciler alındı...
Daha sonra da Pierre Loti'ye gidildi...






Akşam da bu enfes dondurmalarla kendimi şımarttım :) 



Bir Çiçek Dikimi Daha

Annem bu beyaz çiçekleri çok beğenmişti. Ben de aldım, diktim... :)

13 Eylül 2012 Perşembe

Sonsuza Kadar

Biraz başucumda bekledikten sonra okumaya karar verdim kitabı. Daha ilk sayfalardan sıcacık geldi bana... Kitap, yaşadığı büyük acı nedeniyle doğada yalnız başına yaşamayı seçen bir adamla ilgili. Adamın kendini sorgulaması, hayat hikayesini anlatması hoşuma gitti.
En son yaşadığım üzücü olayların üstüne tam denk geldi. Yalnızlık, sevmek, kaybetmek, kendi içine bakmak üzerine düşünür oldum...
Kitaptan Alıntılar;
"Uzun ve ıssız kışlarda kendime sık sık hala senin gözlerinle görülebilseydi çevremde nasıl bir dünya olurdu diye soruyorum." sayfa:18
"Güzellik de kırılgan bir görüntüden başka bir şey değildi: Onu yok etmek dünyanın en kolay şeyiydi." sayfa: 26
"Acaba yalnızlık duyarlılığı derinleştiriyor mu diye ya da insan duyarlılığı derinleştiği için mi yalnızlığı seçiyor diye düşündüğüm çok oldu." sayfa: 35
"İçimde daha önce var olmayan bir yer açıldı. O yerde bir boşluk vardı. Huzursuz, susamış, bir varoluş bekleyen bir boşluk. O varoluş sendin." sayfa: 39
"Hayatlarımızı ören ne kadar acı vardır? Bu acıların kaçı önlenebilir türdendir?" sayfa:42
"İndiğin zaman dip nerededir? Basamaklardan inersin, bunların son olduğunu düşünürsün ama sonra bir bakarsın ki başkaları da varmış merdiven döne döne, kıvrıla kıvrıla inip duruyormuş." sayfa:119

Tanıtım Bülteninden;
Kırılganlığımız güce, kader bilgeliğe, trajediler aşka, zifiri karanlık içsel aydınlığa dönüşebilir.
“Öyle bir an oldu ki, ikimizin minik taşları düzgün biçimde yan yana düştüler. Ben bir adım atıyordum, sen de aynı uzunlukta bir adım atıyordun. Ben seni bekliyordum, sen bana yetişiyordun, ben sana ulaşıyordum, sen beni bekliyordun. Sonsuza kadar böyle gideceğimizi sanıyorduk. Oysa ben şimdi ormanda yürüyorum ve ayak izlerimden başka iz yok. Kimse yürümüyor yanımda, kimse izlemiyor beni, ya da önümden gitmiyor...”
Matteo ve Nora... biri ateştir diğeri su, biri akıldır diğeri yürek, biri sürekli harekettir diğeriyse durgunluk ve huzur; biri düşüncedir diğeri sezgi, biri zamandır diğeriyse sonsuzluk...
Ancak bir gün bu mükemmel uyum dünyanın trajik yasaları karşısında dağılır gider... Matteo bir anda içinde dipsiz bir boşlukla tek başına kalır. Ama yollar onu asla bırakmaz ve hiçbir şekilde tahmin edemeyeceği bir geleceğe taşır.
Zamanla doğa yasalarının gizemini keşfeden Matteo, insanların kendilerini bulmak, hayatı tanımak için ziyaret ettiği bir tür keşiş olup çıkar. Hayatın ve aşkın gizeminin, Nora’nın ardında bıraktığı bu büyük soru işaretinde yattığını, Matteo bir gün anlayacaktır...
Sonsuza Kadar kimi zaman yok eden, kimi zaman da arındıran içimizdeki ateşi anlatıyor...


5 Eylül 2012 Çarşamba

Herkes Gider mi?

Evet... Herkes gider...  Gelen zaten değiştirmek veya uğramak için gelmiştir, farkında değildir ve giderken de eli boş gitmez. Her giden yanında bir parça götürür. Hala severken, canlıyken koparılmıştır o parça... Seni seviyorum yetmemiştir giden için. Ne olursa olsun, nasıl olursa olsun kalmayı seçmemiştir, gitmek istemiştir ve gitmiştir. Gitmek isteyeni ne, kim durdurabilir ki... Asla gitmez denilenler bile gider...
Peki ya kalan... Kalansa, kocaman içi boş bir kabuktur. Her gidenin boşluğunu daha da büyüttüğü, beslediği bir kabuk. Bu boşlukta ne bir umut, ne bir inanç vardır. Hiçbir zaman eskisi gibi olmayacaktır, bir parçası gitmiştir çünkü. Geride kalan boşluğu ne, kim doldurabilir ki. Ne uyku uykudur, ne yemek yemektir ne de nefes nefestir... Geride beddua yoktur, suçlama yoktur geride sadece acı vardır. Kaybetmenin acısı... Ne kalan ne de giden kazanmıştır.Yaşamak, her nefeste boğazda düğümlenen bir acıdır artık eğer bu yaşamaksa tabi... Artık herşey gideni hatırlatacaktır. Her hatırlama biraz daha keder, biraz daha kendini suçlama, biraz daha kendine küsmedir artık.
Ama asıl en zor olansa hiçbir umudun kalmamasıdır, giden artık bir ölüdür, kopup gitmiştir. Ölülerin canlanması ne kadar imkansızsa artık o kadar imkansızdır kopan parçanın yerine gelmesi.

Cem Adrian - Herkes Gider mi?
Sessiz bir gece, yorgun adımlarım
Hiç haberi yok gibi, ıslak kaldırımların
Kimse görmüyor mu? Kimse duymuyor mu?
Durup önünde kalbinin, kimse durdurmuyor mu?

Herkes gider mi? Herkes gider mi?
Söyle bana küçük adam, her şey biter mi?
Çok erken değil mi? Erken değil mi?
Söyle bana küçük adam, herkes gider mi?

Elinde cennetin kayıp haritası
Kalbinde hazineler, yüzünde anahtarı
Kimse görmüyor, kimse bilmiyor
Ve sen hâlâ üşüyorsun..

Herkes gider mi? Herkes gider mi?
Söyle bana küçük adam, her şey biter mi?
Çok erken değil mi? Erken değil mi?
Söyle bana küçük adam, herkes gider mi?

Hâlâ yalnız mısın?
Sadece özgür.
Peki mutsuz?
Sadece alışmış.
Peki ya aşık?
Sadece eksik.

Peki ya sen?
Hâlâ bekliyor musun?
Beklemek, şimdi hiç duymayan birine,
Dünyanın en güzel şarkısını söylemek kadar anlamsız.
Peki ya umut?
Umut, şimdi hiç görmeyen birine,
Gökkuşağını anlatmak kadar zor ve imkansız.

Herkes gider mi? Herkes gider mi?
Söyle bana küçük adam, söyle bana küçük adam
Çok erken değil mi? Erken değil mi?
Söyle bana küçük adam, söyle bana küçük adam

Yağmur diner mi? Yağmur diner mi?
Söyle bana küçük adam, söyle bana küçük adam
Herkes gider mi? Herkes gider mi?
Söyle bana küçük adam, söyle bana küçük adam
Çok erken değil mi? Erken değil mi?
Söyle bana küçük adam, söyle bana küçük adam
Yağmur diner mi? Yağmur diner mi?
Söyle bana küçük adam, söyle bana küçük adam..